Kitabın birinci bölümünün başlığı dahi manidar: "Mantık, Diyalektik, Felsefe ve Retorik". Okuyalım:
"Aristo Organon'da, iki muhakeme tipini -analitik ve diyalektik muhakemeyi- birbirinden ayırır. Analitik muhakemeyi Birinci ve İkinci Analitikler'de inceler ve bu inceleme felsefe tarihinde formel mantığın temeli olarak görülebilir. Ne var ki, modern mantıkçılar Aristo'nun diyalektik muhakemeyi Topikler'de, Retorik'te ve Sofistik Çürütmeler'de incelediğini göremediler. Bu başarısızlığın nedeni, Aristo'yu sadece formel mantığın değil argümantasyon teorisinin de kurucusu yapan bu eserlerin önemini anlayamamaları idi."
Şimdi Aristo'nun Analitikler'de ne yaptığına bakıyoruz:
"Aristoteles, Analitiklerde geçerli çıkarım formlarını ve özellikle de verili hipotezlerden zorunlu bir sonuç çıkarmayı sağlayan tasımı inceledi. Eğer A B ise ve B de C ise, zorunlu bir sonuç olarak A C'dir. Öncüller ister doğru ister yanlış olsun, çıkarım geçerlidir; ancak sonucun doğru olabilmesi için öncüllerin doğru olması gerekmektedir. Bu çıkarımın iki özelliği vardır: Birincisi, tamamen formeldir: yani, A, B ve C terimlerinin içeriği ne olursa olsun çıkarım geçerlidir. İkincisi, öncüllerin doğruluğu ile sonucun doğruluğu arasında bir bağlantı kurar. Doğruluk önermenin niteliği olduğu ve kişisel görüşten bağımsız olduğu için, analitik muhakeme demonstratif (tanıtlayıcı) ve gayrı şahsidir. "
Peki diyalektikte durum nasıl?
"Ancak diyalektik muhakemede durum böyle değildir. Aristo bize, analitik muhakemenin, genel olarak kabul edilmiş görüşlerden inşa edilmiş öncülleri önvarsaydığını söyler. (...) Bazı durumlarda, genel olarak kabul edilmiş olan, olası olandır; ancak bu olasılık hesaplanabilir olasılıkla karıştırılmamalıdır. Aksine, eulogos sözcüğünün anlamı, ki çoğunlukla "genel olarak kabul edilebilir" yahut "kabul edilebilir" şeklinde tercüme edilir, onu 'olası' teriminden çok 'makul' terimine yaklaştıran niteliksel bir yöne sahiptir. Ayrıca işaret etmeliyiz ki, olasılık sadece geçmiş yahut gelecek olay ve olgularla ilgili olabilirken, tartışma konusu yapılan tezler "Dünya sonlu mudur yoksa sonsuz mu?" yahut "En iyi yönetim biçimi demokrasi midir?" gibi zamanla kayıtsız sorunlarla ilgilenebilir."
Şimdi geliyoruz iknaya:
"Diyalektik muhakemenin, tartışmalı olan veya olabilecek tezlerin kabul edilmesini sağlamak amacıyla, genel olarak kabul edilmiş tezlerle yola çıktığını ilk bakışta görebiliriz. Böylece de, ya iknayı ya da inandırmayı amaçlar. Ancak diyalektik muhakemenin örnekleri geçerli ve zorlayıcı çıkarım dizilerinden oluşmaz; daha çok, az çok güçlü, az çok inandırıcı olan ve hiçbir zaman tamamen formel olmayan argümanlar ileri sürer. Dahası, Aristo'nun işaret ettiği üzere, ikna argümanı hitap ettiği kişiyi ikna eden (etmeye çalışan) bir argümandır; yani, analitik muhakeme sürecinden farklı olarak, diyalektik argüman, değerini herhangi bir kişinin zihnine yönelmiş eyleminden aldığı için, gayrı şahsi olamaz. Sonuç olarak, analitik muhakemeyi diyalektik muhakemeden açıkça ayırmamız zorunludur: birincisi doğrulukla, ikincisi ise gerekçelendirilebilir (haklılaştırılabilir) görüşle ilgilenir. Her bir düşünce alanı farklı bir tartışma tipi gerektirir; bir matematikçinin yalnızca makul argümanlarla yetinmesini istemek ne kadar münasebetsiz ise, bir hatibin de bilimsel ispatlarla konuşması gerektiğini söylemek o kadar münasebetsizdir."
"Aristo Organon'da, iki muhakeme tipini -analitik ve diyalektik muhakemeyi- birbirinden ayırır. Analitik muhakemeyi Birinci ve İkinci Analitikler'de inceler ve bu inceleme felsefe tarihinde formel mantığın temeli olarak görülebilir. Ne var ki, modern mantıkçılar Aristo'nun diyalektik muhakemeyi Topikler'de, Retorik'te ve Sofistik Çürütmeler'de incelediğini göremediler. Bu başarısızlığın nedeni, Aristo'yu sadece formel mantığın değil argümantasyon teorisinin de kurucusu yapan bu eserlerin önemini anlayamamaları idi."
Şimdi Aristo'nun Analitikler'de ne yaptığına bakıyoruz:
"Aristoteles, Analitiklerde geçerli çıkarım formlarını ve özellikle de verili hipotezlerden zorunlu bir sonuç çıkarmayı sağlayan tasımı inceledi. Eğer A B ise ve B de C ise, zorunlu bir sonuç olarak A C'dir. Öncüller ister doğru ister yanlış olsun, çıkarım geçerlidir; ancak sonucun doğru olabilmesi için öncüllerin doğru olması gerekmektedir. Bu çıkarımın iki özelliği vardır: Birincisi, tamamen formeldir: yani, A, B ve C terimlerinin içeriği ne olursa olsun çıkarım geçerlidir. İkincisi, öncüllerin doğruluğu ile sonucun doğruluğu arasında bir bağlantı kurar. Doğruluk önermenin niteliği olduğu ve kişisel görüşten bağımsız olduğu için, analitik muhakeme demonstratif (tanıtlayıcı) ve gayrı şahsidir. "
Peki diyalektikte durum nasıl?
"Ancak diyalektik muhakemede durum böyle değildir. Aristo bize, analitik muhakemenin, genel olarak kabul edilmiş görüşlerden inşa edilmiş öncülleri önvarsaydığını söyler. (...) Bazı durumlarda, genel olarak kabul edilmiş olan, olası olandır; ancak bu olasılık hesaplanabilir olasılıkla karıştırılmamalıdır. Aksine, eulogos sözcüğünün anlamı, ki çoğunlukla "genel olarak kabul edilebilir" yahut "kabul edilebilir" şeklinde tercüme edilir, onu 'olası' teriminden çok 'makul' terimine yaklaştıran niteliksel bir yöne sahiptir. Ayrıca işaret etmeliyiz ki, olasılık sadece geçmiş yahut gelecek olay ve olgularla ilgili olabilirken, tartışma konusu yapılan tezler "Dünya sonlu mudur yoksa sonsuz mu?" yahut "En iyi yönetim biçimi demokrasi midir?" gibi zamanla kayıtsız sorunlarla ilgilenebilir."
Şimdi geliyoruz iknaya:
"Diyalektik muhakemenin, tartışmalı olan veya olabilecek tezlerin kabul edilmesini sağlamak amacıyla, genel olarak kabul edilmiş tezlerle yola çıktığını ilk bakışta görebiliriz. Böylece de, ya iknayı ya da inandırmayı amaçlar. Ancak diyalektik muhakemenin örnekleri geçerli ve zorlayıcı çıkarım dizilerinden oluşmaz; daha çok, az çok güçlü, az çok inandırıcı olan ve hiçbir zaman tamamen formel olmayan argümanlar ileri sürer. Dahası, Aristo'nun işaret ettiği üzere, ikna argümanı hitap ettiği kişiyi ikna eden (etmeye çalışan) bir argümandır; yani, analitik muhakeme sürecinden farklı olarak, diyalektik argüman, değerini herhangi bir kişinin zihnine yönelmiş eyleminden aldığı için, gayrı şahsi olamaz. Sonuç olarak, analitik muhakemeyi diyalektik muhakemeden açıkça ayırmamız zorunludur: birincisi doğrulukla, ikincisi ise gerekçelendirilebilir (haklılaştırılabilir) görüşle ilgilenir. Her bir düşünce alanı farklı bir tartışma tipi gerektirir; bir matematikçinin yalnızca makul argümanlarla yetinmesini istemek ne kadar münasebetsiz ise, bir hatibin de bilimsel ispatlarla konuşması gerektiğini söylemek o kadar münasebetsizdir."
.
Perelman, 15. yy'ın ilk yarısında yaşamış matematikçi, gramerci ve retorikçi Ramus'un mantığı nasıl retorik ve diyalektikten arındırarak hata işlediğini anlatır. Ramus, retoriği salt biçime indirgemiştir. Daha sonra mantık ve diyalektik birlikteliğini savunmaya geçer:
.
"Şunu çok iyi biliyoruz: Kant ile matematikçi mantıkçıların etkisiyle 19. yy'ın ortasından beri gelişmiş olan modern mantık, mantığı diyalektikle değil, formel mantıkla, Aristo'nun analitik muhakemesiyle özdeşleştirir ve diyalektik muhakemeyi mantığa yabancı bir şey olarak tamamen ihmal eder. Modern mantık, böyle yapmakla, Ramus'un hatasına benzer bir hata yapmış olur. Eğer modern mantığın, matematik gibi, kendisini işlem ve hesaba bırakan ayrı bir disiplin olduğu inkar edilemiyorsa, hesap yapmıyorken, yani özel konuşmalarda yahut kamusal tartışmalarda bir tezin leh veya aleyhinde argüman ileri sürerken, bir eleştiri yapar yahut bir eleştiriye yanıt verirken bile akıl yürütüyor olduğumuz da inkar edilemez. Bütün bu durumlarda matematikteki gibi bir tanıtlama (ispat) yapmaz, tartışırız. Eğer mantığı bütün muhakeme formlarının incelenmesi olarak düşünürsek, Aristo'nun diyalektik muhakemesinin benzeri olan bir argümantasyon teorisinin forel mantıkta gelişen tanıtlama (demonstrasyon) teorisine eşlik etmesi doğal bir gerekliliktir. Argümantasyon teorisi, tartışılabilir bir tezin argümantasyon vasıtasıyla kabul edilmesini yahut reddedilmesini hedefler. Aristo'nun çalışmasını detaylandıran ve genişleten yeni retoriğin konusu, bu argümanların ve sunulmalarının koşullarının incelenmesidir.
.
Aristo'ya göre, diyalektik tek bir kişiyle yapılan müzakere yahut münakaşada kullanılan argümanlarla ilgili iken, retorik bir hatibin kamusal alanda bir araya gelmiş bir kalabalığa -hem uzmanlık bilgisinden hem de uzun bir argüman zincirini takip etme kabiliyetinden mahrum kişiler topluluğuna- hitap ederken kullandığı tekniği ele alır.
.
Antik retoriğin tersine yeni retorik, herhangi bir türden dinleyici kitlesine -kamusal alandaki bir kalabalığa yahut uzmanlar topluluğuna, tek bir kişiye yahut bütün insanlığa- yöneltilmiş tartışmayla ilgilidir. (...) Tanıtlayıcı olmayan tartışmayı incelemeyi amaçladığından, yeni retoriğin muhakeme analizi formel açıdan doğru çıkarımlarla veya ancak şöyle ya da böyle mekanik olan hesaplamalarla sınırlı değildir. Yeni retorik yahut yeni diyalektik olarak düşünüldüğünde argümantasyon teorisi, hitap edilen dinleyici kitlesi ve tartışma konusu ne olursa olsun, ikna ve inandırmayı amaçlayan tartışmanın bütününü kapsar. Argümanasyon hakkında yapılan genel çalışma, dinleyici kitlesi tipine ve tartışmanın yapıldığı disiplinin tabiatına göre özel metodolojiler vasıtasıyla genişletilebilir, ki bunun yapılması çok da faydalıdır. Bu çerçevede, yargısal yahut felsefi mantık çalışması yürütülebilir ki bu yeni retoriğin hukuk yahut felsefeye özel olarak tatbik edilmesi olacaktır.
(...)
Bir argüman hiçbir zaman apaçıklığı (self-evidence) sağlamaya kabil değildir ve apaçık olana karşı tartışma yapmanın da hiçbir yolu yoktur. Apaçık bir önerme ortaya koyan kişi, bu önermenin herkesi aynı "delil"e zorlayacağınından emindir. Bunu Aristo da fark etmişti; Aristo, normalde apaçık olan bilimin ilk ilkelerinin sorgulandıkları takdirde diyalektik muhakemeye başvurmanın zorunlu olduğunu söyler. [Topikler, Kitap I, Bölüm 2: Diyalektiğin, çeşitli bilimlerde kullanılan ilkelerin nihai temelleriyle bağlantılı bir kullanımı da vardır. Çünkü, ilkelerin her şeyin öncesi olduğu görüldüğünde, bunları tamamen söz konusu belirli bilime uygun ilkelerle tartışmak mümkün değildir: bunlar, belli konulardaki genel olarak kabul edilmiş görüşler vasıtasıyla tartışılmalıdır ve bu görev tam olarak, yahut en uygun olarak, diyalektiğe aittir: çünkü diyalektik tüm soruşturmaların ilkelerine giden yolda bulunan eleştiri sürecidir.] Aynı şey insanlar bir tanımı tartıştığında da söz konusudur.
.
Teorik bir bilimin yalın düşüncelerinin ve ilk ilkelerinin idrak edilmesi her ne kadar normalde sezgi yoluyla gerçekleşirse de, Aristo, tercihlerin ve ihtilafların kaçınılmaz olduğu etik ve politika gibi pratik bilimlerde ve özel müzakerelerin ve kamusal tartışmaların ortaya çıktığı durumlarda argümantasyona başvurmanın zorunlu olduğu kabul eder. Organon'un, formal mukameye hasredilen Analitikler yanında en iyi görüşün, makul görüşün, eulogos'un gerekçelendirilmesini sağlayan diyalektik muhakemeyi inceleyen Topikler'e yer vermesinin nedeni budur.
.
Doğruluğu (hakikati) görüşten (fikirden) argümantasyondan bağımsız olarak ayırabileceklerine inananlar, görüşlerle ilgili olan retoriği küçümserler; en iyi halde, olumladıkları retorik konuşmacılara sezgi ve apaçıklık vasıtasıyla garanti edilen hakikatleri yaymaya hizmet eden retoriktir, hakikatleri ortaya koymaya (inşa etme, yerleştirme) çalışan retorik değil. Ama eğer felsefi tezlerin apaçık sezgiler üzerine bina edilebileceğini teslim edemiyorsak, onların yaygınlaşabilmesi (ortaya çıkabilmesi) için argümantatif tekniklere başvurmalıyız. Böylece yeni retorik felsefenin ayrılmaz bir parçası haline gelir.
(...)
Retoriğin 16. yy'ın sonundan itibaren düşüşü, 'delil'in (evidence) rolünü -Protestanlığın kişisel 'delili', Kartezyanizmin rasyonel 'delil'i yahut da emprisizmin duyulabilir 'delil'i- genelleştiren Avrupalı burjuva düşüncesinin yükselişine bağlıdır.
.
Retoriğin hor görülmesi ve argümantasyon teorisinin arkada kalması, pratik aklın olumsuzlanması yol açtı; eylem sorunları kimi zaman bilgi, yani doğruluk veya olasılık sorunlarına indirgendi, kimi zaman da akılla tamamen ilgisiz addedildi.
.
Fakat eğer, makul tercihin mevcudiyetine inananlar farklı çözümlerin birbiriyle çarpıştığı müzakere yahut münakaşalardaki akli metotlari görmek istiyorlarsa, yeni retoriğin sunduğu türden bir argümantasyon teorisini görmezden gelemezler."
.
Demek ki neymiş? Retorik dersleri çerçevesinde, her ne kadar Retorik kitabından başlamışsak da, bundan sonraki ilk hedefimiz Topikler, yani diyalektik muhakeme imiş. Sonra dönüp yeniden Retorik'e bakacağız. Elbette Sofistik Çürütmeleri de unutmayacağız.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder