18 Şubat 2009 Çarşamba

Aristoteles, Retorik, Kitap I, Bölüm 13

Şimdi de haklı ve haksız eylemlerin tam bir sınıflandırmasını yapmanın zamanı. Bunların iki tür hukuka ve aynı zamanda iki kişi sınıfına göre tanımlandıklarını gözlemleyerek başlayabiliriz işe. İki tür hukuk derken belli bir yere mahsus hukuk ile evrensel hukuku kastediyorum. Belli bir yere mahsus hukuk, her topluluğun kendi koyduğu ve kendi üyelerine uyguladığı hukuktur: bunların bir kısmı yazılıdır, bir kısmı ise değildir. Evrensel hukuk ise Doğanın hukukudur. Çünkü herkesin bir dereceye kadar sezdiği (hissettiği) gibi, bütün insanları, hatta birbirleriyle birlikteliği ve aralarında herhangi bir anlaşma olmayanları bile bağlayan bir doğal adalet (haklılık) ve adaletsizlik (haksızlık) gerçekten vardır. Sofokles'in Antigon'unun, Polineikes'in gömülmesinin yasağa rağmen doğru (haklı, adil) bir eylem olduğunu söylerken açıkça kastettiği şey budur: bunun doğa itibariyle doğru (haklı, adil) bir iş olduğunu kastediyor.


Bugün ya da dün değil,
Ebediyyen yaşıyor: hiç kimse bilmez ne zaman doğduğunu.

Empedokles de, bize hiçbir canlı mahluku öldürmememizi söylerken, bunu yapmanın bazıları için yanlış (haksız, adaletsiz) iken bazıları için doğru (haklı, adil) olmadığını söylüyor.

Hayır, ama, her şeyi kuşatan bir yasa, semanın ülkeleri boyunca
Hiç kesintisiz uzanır, ve arzın sonsuzluğunda.

Ve Messenia Söylevinde Alkidamas'ın dediği gibi...

Yapmamız ve yapmamamız gereken eylemler de, bütün bir topluluğu yahut üyelerinden bazısını etkileyenler olmak üzere iki sınıfa ayrılır. Bu bakış açısından, haklı veya haksız eylemleri iki şekilden birinde -ya belli bir kişiye karşı ya da bütün bir topluluğa karşı- gerçekleştirebiliriz. Zina yahut tecavüz suçu işleyen, belli bir kişiye kötülük yapıyordur; askerlik görevinden kaçınan ise bütün bir topluluğa karşı kötülük yapıyordur. Öyleyse bütün bir haksız eylemler sınıfı, topluluğun bütününü etkileyenler ile bir veya daha fazla kişiyi etkileyenler olmak üzere iki sınıfa ayrılabilir. Daha fazla ilerlemeden önce, 'kötülüğe maruz kalma'nın ne demek olduğunu da hatırlayacağız. 'Kötülük yapma'nın kasıtlı olması gerektiği konusunda anlaştığımıza göre, 'kötülüğe maruz kalma' da, size kasten yapılmış bir zarardan oluşmalıdır. Kötülüğe maruz kalmış olmak için, kişinin (1) fiilî bir zarara uğramış olması, (2) bu zarara da iradesi dışında uğramış olması gerekir. Çeşitli muhtemel zarar şekilleri, bundan önce iyiliğe ve kötülüğü ayrı ayrı tartışırken açıkça anlatılmıştı. İradî eylemin, failin ne yaptığını bilmesi olduğunu da görmüştük.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder